40,7086$% 0.17
47,4348€% -0.19
54,7910£% 0.05
4.436,09%0,26
3.397,30%0,06
10.972,63%0,15
10 Ağustos 2025 Pazar
Sendika tarafından yapılan açıklamaya göre, Genel Başkan Tanju Kandaz ve Genel Başkan Yardımcısı İlker Kulein’in imzasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na iletilen yazıda, kültür ve sanat, inşaat, ulaştırma, tarım, enerji, sanayi ve madencilik hizmet kollarında görev yapan THS çalışanları için koruyucu giyim yardımı maddesinin yer aldığı bildirildi. Ancak, aynı kamu hizmetini sunan büro, bankacılık ve sigortacılık hizmet kolundaki teknik personelin kapsam dışında kaldığı vurgulandı.
Büro, bankacılık ve sigortacılık alanında bulunan Adalet Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu gibi kurumların İnşaat Emlak Daire başkanlıkları ile Destek Hizmetleri Daire başkanlıklarında görev yapan mühendis, mimar ve diğer teknik personelin, Kamu İhale Kanunu çerçevesinde yapım işlerinin kontrol teşkilatında yer aldığı, açık arazide ve şantiyelerde kontrolörlük hizmeti sağladığı ifade edildi. Ayrıca, 30 büyükşehirdeki Yatırım İzleme ve Koordinasyon başkanlıklarında görev yapan mühendis, mimar ve şehir plancılarının da benzer görevleri yürüttüğü belirtildi.
Yazıda, “Açık arazide, maden sahalarında ve şantiyelerde görev yapan personelin diğer meslektaşlarıyla aynı kamu hizmetini sunmasına rağmen koruyucu giyim yardımından yararlanamaması mağduriyet oluşturmaktadır. Anayasanın eşitlik ve sosyal devlet ilkeleri doğrultusunda, aynı kamu hizmetini sunan çalışanlar arasında ayrımın son bulması amacıyla, 2026 ve 2027 yıllarını kapsayan 8. Dönem Toplu Sözleşmede büro, bankacılık ve sigortacılık hizmet kolu çalışanları için koruyucu giyim yardımı maddesinin eklenmesini talep ediyoruz” ifadelerine yer verildi.
Mühendis Tek-Sen Büro Genel Başkanı Tanju Kandaz, başvuruyla ilgili yaptığı açıklamada, koruyucu giyim yardımının, ilgili kamu kurumları ve hizmet kolundaki yetkili sendikanın belirlediği usul ve esaslara göre verildiğini belirtti.
Büro, bankacılık ve sigortacılık hizmet kolundaki teknik personelin koruyucu giyim yardımından yararlanamamasının, aynı işi yapanlar arasında ayrım yarattığını dile getiren Kandaz, “Örneğin, koruyucu giyim yardımı alan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığındaki mühendis ile yardım alamayan Adalet Bakanlığındaki mühendis de sahada yapım işlerini denetliyor. Büro, bankacılık ve sigortacılık hizmet koluna bağlı kurumlarda çalışan mühendislerin koruyucu giyim yardımı alamaması, eşitlik ve hakkaniyet ilkeleriyle uyumlu değildir. Aynı işi yapan ama farklı hizmet kollarında yer aldıkları için koruyucu giyim yardımı alamayan teknik personelin mağduriyetinin bir sonraki toplu sözleşmede giderilmesini talep ediyoruz” şeklinde konuştu.
Piyasada özellikle 1 ila 5 yaş arasındaki, düşük kilometreye sahip, kazasız ve boyasız araçlara olan talep artmaya başladı. Alıcılar, tamir masrafları çıkabilecek araçlardan uzak dururken, daha yeni ve yüksek fiyatlı modeller tercih edilmeye başlandı.
Uzmanlar, ikinci el araç satışlarının yaklaşık yüzde 60’ının mevcut aracını yenileyen kullanıcıların tercihlerinden oluştuğunu ifade ediyor. Geri kalan yüzde 40 ise sıfır araç bulamayan veya bütçesinin üzerinde fiyatlarla karşılaşan alıcılardan geliyor. Elektrikli araçlara olan ilgi artsa da, pek çok kişi memnun kalmayarak yeniden dizel modellere yöneliyor. Piyasada en çok ilgi gören motor tipinin de dizel araçlar olduğu vurgulanıyor.
Trafik sigortası ve kasko poliçeleri fiyatlarının kısa süre içinde değişkenlik göstermesi, araç sahipleri için kafa karıştırıcı bir durum oluşturuyor. Örneğin, aynı araç için bir saat önce belirlenen 30 bin lira poliçe bedeli, kısa bir süre sonra 40 bin liraya yükselebiliyor. Orijinal parça tercih edildiğinde fiyatların 50 bin liraya kadar çıkabilmesi, bu belirsizliği daha da artırıyor. Bu durum, sigortalı araç sayısında düşüşe yol açarken, sürücülerin kasko yaptırma konusundaki kararlarını zorlaştırıyor.
Kredi kartı taksit sayısının artırılması, ikinci el otomobil satışlarını olumlu yönde etkiledi. Ancak artan maliyetler, kâr marjlarının yüzde 2-3 seviyelerine gerilemesine neden oldu. Araç almak isteyenlerin çoğu 1 milyon liranın üzerindeki araçları hedeflese de, çoğu zaman bütçeleri bu fiyat seviyelerine ulaşamıyor. Yine de, ikinci el piyasasında geçen yıla göre daha fazla hareketlilik gözlemlendiği belirtiliyor.
Yalçın, Anadolu Yayıncılar Federasyonu’nun gerçekleştirdiği “Anadolu Sohbetleri” etkinliğinde basın mensuplarıyla bir araya geldi. Burada, toplu sözleşme sürecine yönelik değerlendirmelerde bulunarak gelen soruları yanıtladı.
Yaklaşık 4 milyon memur ile 2 milyon emekli memuru doğrudan ilgilendiren bir sürecin yürütüldüğünü ifade eden Yalçın, 8. Dönem Toplu Sözleşme sürecinin, 12 Ağustos’ta ilk teklifin sunulmasıyla birlikte son bir haftalık bir aşamaya gireceğini belirtti.
Kamuda aynı statüde çalışan kesimler arasında ücret dengesizliği olduğuna dikkat çeken Yalçın, şu ifadelerde bulundu:
“Bir kişinin memur, diğerinin işçi olarak adlandırılması bu dengesizlikten kaynaklanıyor. Okumanın, memur olmanın veya emek harcamanın değerinin kalmadığı bir kıyaslamayla karşı karşıyayız. Şu an en düşük memur maaşının Ocak 2026 itibarıyla 67 bin liranın üzerinde olması gerekiyor. Bazılarına göre, ‘Memur-Sen’in önerileri çok yüksek.’ gibi yorumlar yapılıyor. Ancak Memur-Sen’in önerileri yüksek değil, memurun maaşı düşük. Bu durum oldukça açık. Merkez Bankası’nın enflasyon hedefleri üzerinden bir değerlendirme yapmak istemiyoruz. Maliye Bakanlığı’nın bize gerekçelerle değil, piyasa gerçekleriyle yaklaşmasını bekliyoruz. Bu nedenle ayın 12’sinde gelecek teklif hayati önem taşıyor.”
Yalçın, kamu emeklilerine ilişkin yaşanan sorunları vurgulayarak, “Emekli kamu görevlilerinin ciddi stresler yaşadığını gözlemliyoruz. Çünkü görev aylığıyla emekli aylığı arasındaki fark açıldı. Kişi emekli olduğunda görevdeyken aldığı ücretin yüzde 70-80’ini alırken, şimdi bu oran yüzde 50’nin altına düştü. Yani 30 yıl çalışan bir memurun emekli aylığı 25 bin lira oluyor. Asgari ücret ise ne kadar? 22 bin lira. Yani asgari ücret kadar emekli aylığı ile geçinmek neredeyse imkânsız.” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2025 yılına “Aile Yılı” olarak vurgu yapmasının önemine dikkat çeken Yalçın, çocuk ve eş yardımlarının artırılması gerektiğini dile getirdi.
Devletin en büyük sosyal politika aracının süregeldiği toplu sözleşme süreci olduğunu belirten Yalçın, bu süreçte gelir dağılımında adalet sağlamanın ve alım gücünü artırmanın en önemli konular arasında olduğunu ifade etti.
Yalçın, bir gazetecinin toplu sözleşmedeki zam teklifine dair sorusuna şu şekilde yanıt verdi: “Bizim teklifimizin çeşitliliği göz önüne alındığında, taban aylığa 10 bin lira dediğimiz şey, herkes için eşit olarak yansıyacağı için yukarısı fazla, aşağısı daha az olan tartışmasını ortadan kaldırıyor. Masaya en düşük devlet memuru maaşının 74 bin lirayı bulması için geldik. Bu rakam aslında pek yüksek değil.”
Hükümetin 2026-2027 enflasyon hedefleriyle, Memur-Sen’in sunduğu teklif arasındaki farklılığa ilişkin değerlendirmesinde Yalçın, “Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ‘2026’da enflasyonu yüzde 20, 2027’de ise tek haneli rakamlarda öngörüyoruz.’ diye bir açıklama yaptı. Bu onun için bir hedeftir fakat bizim için bir gerekçe değildir. Biz gerekçelerle değil, gerçeklerle hareket ediyoruz.” şeklinde konuştu.
Yalçın, diğer konfederasyonların çeşitli zam tekliflerini duyurduğuna dair hatırlatmalar üzerine, “Çok sayıda rakam dolaşıyor. Bu kafa karışıklığını gidermek adına masada yer alan üç konfederasyon başkanıyla bir toplantı gerçekleştirdik. Kafa karışıklığı yaşanmaması için aynı teklifi sunma kararı aldık. Fakat zaman darlığı nedeniyle bu fırsatı değerlendiremedik. Süreç içinde gerektiğinde konfederasyon başkanları olarak bir araya gelerek teklifi birleştirip tek bir teklif haline dönüştürebiliriz.” ifadelerini kullandı.
Yaz tatilini memleketlerinde geçiren Avrupa’daki Türkler, dönüş yolculuklarına başladı. Kapıkule ve Kapitan Andreevo sınır kapılarında uzun araç kuyrukları gözlemlendi. Gurbetçiler, Türkiye’deki güzel anılarını unutamadıklarını, fakat sevdiklerinden ayrılmanın zorluğunu hissettiklerini belirtiyorlar.
Trabzon’dan Almanya’ya dönmek üzere Kapıkule Sınır Kapısı’nda bekleyen Zeynep Doğan, tatil boyunca memleketin her köşesini gezdiklerini ifade etti. “Ailemizi, dostlarımızı ziyaret ettik ve yöresel lezzetleri tattık. Ancak iznin sona erdi, şimdi geri dönme vakti. Arkada, annelerimiz, babalarımız ve akrabalarımız kaldı. Dönüş yolculuğu zor, ama bir yıl sonra tekrar geleceğimizi düşünerek gün sayıyoruz. İnşallah yolculuğumuz sağ salim geçer,” şeklinde konuştu.
Antalya’dan İsveç’e dönen gurbetçilerden Koray Küçüksarı ise tatilin çok keyifli geçtiğini belirtti. “Ailemizle birlikte güzel anlar yaşadık, dostlarımızla buluştuk. Şimdi dönüş vakti geldi. Umarım yolculuğumuz sorunsuz olur,” dedi.
Almanya’ya dönen başka bir gurbetçi olan Taner Tabakoğlu, “Yola yeniden çıktık ve Almanya’ya dönüyoruz. Umarım seneye tekrar geliriz. Dönüşlerin zor olduğu her sene hissediliyor. Oğlum beş yaşında, ağladı ve ‘Baba kalalım’ dedi. Ama işlerimiz ve düzenimiz orada. İstemesek de geri dönmek zorundayız,” ifadelerini kullandı.
Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Yerel
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Türkiye Basın Federasyonu’nun düzenlediği ‘Anadolu Sohbetleri’ programında medya kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldi. Yalçın, 8’inci dönem toplu sözleşme süreci hakkında yaptığı açıklamada, “Toplu sözleşmelerimiz Ağustos’un 1’inde başlıyor ve yasal olarak Ağustos’un sonunda sona eriyor. Geride 7 toplu sözleşme bıraktık. Bu 8’inci toplu sözleşmemizle ilgili ciddi tartışmalarımız var ama bunları ilerleyen zamanlarda tekrar ele alırız. Şu anda mevcut sürece dair bazı bilgilendirmeler yaparak, ‘Ne istiyoruz?’ konusunu burada vurgulamak istiyorum. Şu anda hizmet kolları açısından müzakerelerde 3 hizmet kolu kaldı. Pazartesi günü bu 3 hizmet kolu ile birlikte toplam 11 hizmet kolunun ön müzakere ve müzakere süreçleri tamamlanmış olacak. İlk teklifin gelmesiyle birlikte genel müzakerelerin başlaması ve müzakere edilen konuların hükümetin teklif süreciyle karar bağlanması gerekecek.” ifadelerini kullandı.
‘KARŞILAŞTIRMALARA KATILMIYORUM’
Kamu sektöründe aynı statüde çalışan memurlar arasında ücret dengesizliği olduğunu dile getiren Yalçın, “Burada skala bozukluğu mevcut. Farklı statüde işçi ve memur olarak kamu hizmeti veren, aynı görevi üstlenen kişiler için konuşuyorum. Diğer gruplar için karşılaştırma yapmıyorum. Bazen, ‘Elektrik direğinin tepesinde çalışanla kendinizi karşılaştırıyorsunuz. Maden ocağında çalışanla kendinizi kıyaslıyorsunuz’ gibi ifadeler kullanılıyor. Böyle bir karşılaştırmayı asla kabul etmiyorum. Bu arkadaşların emekleri çok kıymetli. Ancak kamu çalışanları arasındaki karşılaştırma, ikisinin de benzer işi yapması söz konusu. Birinin memur, diğerinin işçi olarak adlandırılması bu dengesizliğe neden oluyor. Şu an geldiğimiz noktada, yıllar süren çalışmanın ve akademik kariyerin değerinin giderek azaldığı bir durumla karşı karşıyayız. Kamu sektöründe, memur olmanın ve bu kadar emek vermenin bir kıymeti kalmadı. Bunu herkesin net bir şekilde algılaması gerekiyor.” dedi.
‘MEMURLAR ARASINDA ÜCRET DENGESİZLİĞİ MEVCUT’
Memur-Sen olarak çizgilerini belirlediklerini vurgulayan Yalçın, “Daha önceki kamu çerçeve sözleşmesi ve işçi sözleşmelerindeki tablo sonrası, hukukumuzu korumak adına; okuma, çalışma ve kariyer yapmanın önemini vurgulamak için bu cümleyi kurmuştuk. Sayın Cumhurbaşkanımız 2023’te, ‘En düşük memur maaşı, en düşük işçi maaşının üzerinde olmalı’ diyerek düzenleme yapılacağını belirtmişti. 8 bin 77 liralık seyyanen iyileştirme o dönemde gerçekleştirilmişti. Şu anda geldiğimiz noktada ise yine benzer bir durum söz konusu. Memurlar arasında ücret dengesizliği ve bahsettiğim skala bozukluğu devam etmekte. Bu dengesizlikleri gidermeye çalışırken, statü farklılıklarından kaynaklı aynı işi yapanlar arasında adaletsizlik de ortaya çıkıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu vaadini korumak için, en düşük memur maaşının Ocak 2026 itibarıyla 66-67 bin TL’nin üzerinde olması gerektiği gerçeği ortaya çıkıyor.” şeklinde konuştu.