40,7086$% 0.17
47,4348€% -0.19
54,7910£% 0.05
4.443,58%0,22
3.397,30%0,06
10.972,63%0,15
09 Ağustos 2025 Cumartesi
Maden şirketlerinin zeytinlik ve orman alanları üzerinden gerçekleştirdiği katliamların ardından, şimdi de göllere yönelik tehditler ortaya çıkmış durumda. Koç Holding ile AKP Milletvekili Ferhat Nasıroğlu’nun iş birliğiyle kurulan Defaş maden şirketi, Kırşehir’de maden arama izni için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın onayını bekliyor ve projenin detayları gün yüzüne çıkmaya başlıyor.
Seyfe Gölü’nün yakınlarında gerçekleştirilecek bu projenin çevresel tahribata yol açacağı endişesini taşıyan çevre örgütleri ve Kırşehir Belediyesi, projeye karşı direniyor. Yurtdışına çıkarılacak olan 200 bin ton cevherin, içindeki değerli metalin altınla karşılaştırıldığında çok daha yüksek bir değere sahip olduğu iddia ediliyor. Bu metaller yurt dışına taşınırken, geride kalan zehirli atıklar toprakta kalacak.
BİR TONDA YARIM GRAM ALTIN
Amerika Birleşik Devletleri’nin eski Başkanı Donald Trump’ın gündeme taşıdığı birçok değerli metalin bu cevher içinde bulunabileceği belirtiliyor. Koç Holding ve AKP’li ortağının bu madencilik projesi ile Türkiye’deki sömürge madenciliğini doruk noktasına ulaştıracakları ifade ediliyor. Oda TV’den İbrahim Gündüz’ün haberine göre, Koç Holding ve ortağı, Kırşehir’de inşa etmek istedikleri altın madeni ile her yıl 200 bin ton konsantre cevheri ‘altın var’ diyerek yurt dışına göndermeyi planlıyor.
Bu cevherin içerdiği altın miktarının bir ton başına yalnızca yarım gram olduğu belirtiliyor. Kırşehir’i Koruma Platformu, maden şirketinden ele geçirdikleri bir karotu, güvendiği bir akredite analiz firmasına gönderdi. Analizler sonucunda, şirketin ÇED raporlarında belirtilen bir tonda yarım gram altın içeren cevherin 97 kat daha fazla uranyum, 905 kat daha fazla lityum ve 435 kat daha fazla titanyum gibi nadir elementler içerdiği ortaya çıktı. Bu nadir elementlerin ne olacağı belirsizliğini korurken, numunede tespit edilen 2.5 kilogramdan fazla arsenik ise Türkiye’de kalacak ve vatandaşlara zarar verecek.
– Maden projesinin bir diğer kritik yönü, su kullanımını içeriyor. İlk İnceleme Değerleme Komisyonu (İDK) toplantısında, şirket yetkililerine bölgedeki su kaynaklarının vatandaşlara yetersiz olduğu ve madenin su ihtiyacının nereden sağlanacağı sorulmuştu. Bu soru toplantıda yanıt bulamazken, çevre örgütleri Kızılırmak Nehri’nin suyuna el konulabileceğini ifade etti. İkinci İDK toplantısında ise Kızılırmak’ın suyunun kullanılacağı açıkça ortaya kondu. Şirket, Koç Holding’e bağlı TÜPRAŞ’ın da su kaynağı olarak kullandığı Kızılırmak üzerindeki Kapulukaya Barajı’nın suyunu kullanacak. Kızılırmak, Ankara da dahil olmak üzere 18 kentin ana su kaynağı durumunda.
AKP’li vekil Ferhat Nasıroğlu ve Koç Holding’in ortaklığında yapılacak olan bu doğa tahribatı, SÖZCÜ tarafından kamuoyuna duyurulmuştu. Bölge halkının projeye karşı gösterdiği itirazlar sürerken, yaklaşık 8 bin futbol sahası büyüklüğündeki bir alanın zarar göreceği iddiaları da gündeme gelmekte. Bölge halkı, maden iznini verecek olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kararını bekliyor. Bakanlığın kararını 3 ay içinde açıklaması beklenirken, yerel halk projenin karşısında durmaya kararlı olduğunu dile getiriyor. Kırşehir Belediye Başkanı Selehattin Ekicioğlu, yasal haklarını kullanacaklarını ifade etti.
Daha düşük ücret ödemek isteyen taşeron şirketlerde çalışanların, alt işveren olarak gösterilen işçilerin sendika zammından yararlanabilmesi için yeni bir yol açıldı. Anayasa Mahkemesi, gerçek işverenin işçisi olmasına rağmen muvazaalı bir şekilde taşeron şirketin çalışanı olarak gösterilen işçilerin, asıl işverenin iş yerinde imzalanan toplu iş sözleşmesi zamlarından faydalandırılması gerektiğine hükmetti. Bu karar, Murat Tokar isimli işçinin Türkiye Kömür İşletmeleri’ni (TKİ) dava etmesiyle alındı. Sendikalı taşeron işçileri açısından önemli bir kazanım olarak değerlendirilen bu kararın arka planı ise şöyle gelişti:
Farklı Kararlar
Murat Tokar, 2006 yılından bu yana TKİ’de işçi olarak çalışmasına rağmen, P.A.Ş. isimli şirketin işçisi olarak kaydedildiğini öğrendi. Tokar, TKİ ile P.A.Ş. arasında muvazaalı bir alt-asıl işveren ilişkisi kurulduğunu iddia etti. 2009 yılından itibaren Türkiye Maden-İş Sendikası üyesi olduğuna rağmen, muvazaalı hizmet alım sözleşmesi nedeniyle toplu iş sözleşmesi hükümlerinden yararlanamadığını belirtti. Tokar, açtığı davada muvazaanın tespit edilmesini ve toplu iş sözleşmesi alacaklarının tahsilini talep etti.
Mahkeme Tokar’ı haklı bularak, sendikalı TKİ işçisi olarak en üst haklardan yararlandırılması yönünde karar verdi. Ancak Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, işçinin sendika üyesi olduğunu asıl işverene bildirmediği gerekçesiyle bu kararı bozdu. Bunun üzerine, ilk derece mahkeme davayı işçi aleyhine sonuçlandırmak zorunda kaldı. Tokar da Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Anayasa Mahkemesi (AYM), Yargıtay’ın kararının sendikal hakların kullanılması açısından hak ihlaline yol açtığı sonucuna vardı. Sendika üyeliğini asıl işverene bildirmeyen işçilerin de toplu iş sözleşmesi haklarından yararlandırılması gerektiğine karar veren Anayasa Mahkemesi, hakkın teslim edilmesi için kararını ilk derece mahkemesine gönderdi. Mahkemenin işçi lehine vereceği karar sonrasında tekrar Yargıtay’a gidecek. Yargıtay’ın bu kararı onaylamaması halinde AYM ile Yargıtay arasında yeni bir anlaşmazlık yaşanabileceği ifade ediliyor.
Adıyaman’ın Beyaz Su yaylasında, küçükbaş hayvancılıkla uğraşan üreticiler, yaşadıkları zorlukları dile getirdi.
Çoban bulmanın giderek daha da zorlaştığını ifade eden Mehmet Aslan, kaçak yollarla yurda sokulan çobanlarla ilgili önemli bilgiler paylaştı: “Urfa ve Şırnak’ta aracılar, kaçak yoldan göçmenleri, Suriyeli ve Afganları getiriyor. Bu çobanlar, sigortasız bir şekilde 70 bin TL karşılığında çalıştırılıyor. Aracılar ise 20 bin TL komisyon alıyor.”
Yaylada hayvancılık yaparak geçimini sürdüren Hasan Aslan ise altyapı eksikliklerine dikkat çekerek, “En büyük sorunlarımızdan biri elektrik olmaması, ayrıca hayvan gölgeleme alanları ve hayvan barınaklarının eksikliği.” şeklinde konuştu.
Türkiye’de yoksulluk, gizlenmeye çalışılsa da giderek artmaktadır. Aile Bakanlığı, daha önce düzenli olarak yardım miktarını ve yararlanan çocuk sayısını kamuoyuyla paylaşıyordu. Ancak yoksulluk ve yardıma muhtaç çocuk sayısının artış göstermesiyle birlikte bu verilerin gizlenmeye başladığı gözlemleniyor.
178 BİN 431 ÇOCUK YARDIM ALIYOR
Sözcü gazetesinin verilerine göre, 2025 yılının ilk yarısında sosyal ve ekonomik destek (SED) yardımı alan çocuk sayısı 178 bin 431’e ulaştı. 2023 yılının mayıs ayı itibarıyla bu çocukların ailelerine toplamda 1 milyar 227 milyon lira ödeme yapıldı.
Yoksul çocuk sayısı 2024 Aralık ayında 170 bin iken, son 5 ayda 8 bin yoksul çocuğun daha yardıma ihtiyaç duyduğu tespit edilmiştir. SED yardımı, bu yılın başında 7 bin 94 lira iken, temmuz ayından itibaren 8 bin 198 liraya yükseltilmiştir. Yardım yapılan çocuk sayısı ise 2018 yılında 122 bin 489, 2020 yılında 129 bin 422, 2023 yılında ise 164 bin 995 olarak kaydedilmiştir. 2025 yılının mayıs ayı itibarıyla ise bu rakam 178 bin 431’e ulaşmıştır.
İstanbul’un Arnavutköy ilçesine bağlı Yunus Emre Mahallesi’nde, akşam saat 22.00 sularında bisikletiyle yokuş aşağı hızla inen 8 yaşındaki Abdullah A., dengesini kaybederek bir kaldırıma çarptı.
Çarpmanın etkisiyle yere düşen çocuğa, çevredeki vatandaşlar tarafından hızlı bir şekilde yardım edildi. Olayın ardından sağlık ve polis ekipleri durum yerine intikal etti. DHA’nın yaptığı habere göre, ağır yaralanan Abdullah A., sağlık ekiplerinin ilk müdahalesinin ardından ambulansla Arnavutköy Devlet Hastanesi’ne götürüldü.
Tedavi altına alınan Abdullah’ın sağlık durumunun kritik olduğu ifade edildi. Olay anı ise çevredeki bir güvenlik kamerası tarafından kaydedildi.