41,2879$% 0,26
48,5380€% 0,46
56,0513£% 0,32
4.834,70%0,25
3.646,48%0,28
10.459,38%0,10
09 Eylül 2025 Salı
Brent petrolün varil fiyatı, dün 66,85 dolara kadar yükseldi ve günü 66,05 dolardan kapattı. Bugün saat 10.43 itibarıyla Brent petrolün varil fiyatı yaklaşık yüzde 1 artarak 66,74 dolara ulaştı. Bu sırada Batı Teksas türü ham petrolün varil fiyatı ise 62,61 dolardan işlem gördü.
Fiyatlardaki yükselişin arkasında, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ve OPEC dışı bazı üretici ülkelerden oluşan OPEC+ grubunun, piyasa beklentilerinin altında kalan üretim artışı kararı ile Rus petrolüne yönelik yeni yaptırım beklentileri etkili oldu.
OPEC+ grubu üyesi sekiz ülkenin pazar günü yaptığı toplantıda, petrol üretimini ekim ayında günlük 137 bin varil artırma kararı aldığı bildirildi.
Suudi Arabistan, Rusya, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Kazakistan, Cezayir ve Umman’ın sınırlı üretim artışı kararı, piyasalardaki arz fazlası endişelerini azaltarak fiyatları yukarı yönlü destekledi.
Grup, daha önce eylül ayı için 547 bin varil, ağustos ayı için ise 548 bin varil üretim artışı kararı almıştı.
Rusya’nın, Ukrayna’nın başkenti Kiev’e savaşın başından bu yana gerçekleştirdiği en büyük hava saldırısı, yeni yaptırımların gündeme gelmesine neden oldu.
Düzenlenen bu saldırıda, Rus güçlerinin ilk kez hükümet binasını hedef aldığı bildirildi.
ABD Başkanı, Rusya-Ukrayna Savaşı ile ilgili hiçbir durumdan memnun olmadığını belirtti ve ikinci aşama kısıtlamalara geçmeye hazır olduğunu açıkladı.
Rusya’ya yönelik yeni yaptırımlar, ülkenin dünya piyasalarına petrol arzını azaltarak fiyatları yükseltebilir.
Öte yandan, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) eylülde 25 baz puan faiz indirimine gideceği kesin gözükürken, toplamda 75 baz puanlık bir gevşeme bekleniyor.
Faiz oranlarının düşmesi, tüketici borçlanma maliyetlerini azaltarak ekonomik büyümeyi destekleyebilir ve petrol talebini artırabilir.
Brent petrol için teknik düzeyler arasında 60,57 doları direnç, 72,21 doları ise destek bölgesi olarak izlenmesi öneriliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu, 2024 yılı uluslararası hizmet ticareti istatistiklerini duyurdu.
Seyahat hizmetleri, ödemeler dengesi istatistikleri ile uyumlu hale getirilen önemli başlıklar arasında yer aldı. Coğrafi kırılımlı tablolar ise “seyahat hariç” olarak hazırlandı.
Buna göre, hizmet ihracatı 2023 yılında 105,5 milyar dolar iken, 2024 yılında yüzde 11 artışla 117,2 milyar dolara yükseldi. Hizmet ithalatı ise 2023’te 49,9 milyar dolar, 2024’te ise yüzde 12 artışla 55,8 milyar dolar olarak kaydedildi.
Genişletilmiş ödemeler dengesi hizmetler sınıflamasına göre, seyahat hizmetlerinin toplam ihracat içindeki payı 2023’te yüzde 47,4 iken, 2024’te yüzde 48’e ulaştı. İkinci sırada yer alan taşımacılık hizmetlerinin payı ise 2023’te yüzde 36,3 iken, 2024’te yüzde 35’e düştü.
Hizmet ihracatında 2024’te üçüncü sırayı, yüzde 5,9 pay ile “diğer iş hizmetleri” sektörü aldı.
Seyahat hizmetlerinden sonra en büyük paya sahip taşımacılık hizmetlerinde, 2023’te yapılan ihracat 38 milyar 314 milyon dolarken, bu rakam 2024’te yüzde 7 artışla 40 milyar 990 milyon dolara çıktı. Telekomünikasyon, bilgisayar ve bilgi hizmetleri ihracatı ise 2024’te bir önceki yıla göre yüzde 37,8 artarak, 5 milyar 335 milyon dolara ulaştı.
Taşımacılık hizmetlerinin toplam hizmet ithalatı içindeki payı, 2023’te yüzde 36,8 iken, 2024’te yüzde 38,3 oldu. “Diğer iş hizmetleri”nin payı 2023’te yüzde 16′ iken, 2024’te yüzde 16,4 olarak belirlendi.
Seyahat hizmetlerinin hizmet ithalatındaki payı 2024’te yüzde 13,2 olarak kaydedildi ve böylece üçüncü sırada yer aldı.
Seyahat hizmetleri dışındaki birçok hizmette, Avrupa Birliği (AB) ülkelerine 2024’te yapılan ihracat 21 milyar 791 milyon dolar, diğer Avrupa ülkelerine yapılan ihracat ise 8 milyar 417 milyon dolar oldu.
2024 yılında ithalatta ise AB ülkelerinden yapılan ithalat 20 milyar 507 milyon doları, diğer Avrupa ülkelerinden yapılan ithalat ise 5 milyar 65 milyon doları buldu.
AB ülkeleri, Türkiye’nin seyahat hariç hizmet ihracat ve ithalatında en büyük paya sahip ülke grubu oldu. Bu ülkeler, toplam hizmet ihracatında yüzde 35,8’lik paya sahipken, ithalatın yüzde 42,3’ü AB ülkelerinden gerçekleşti.
Seyahat hizmeti dışındaki toplam ihracatın yüzde 30,2’si Almanya, ABD ve Birleşik Krallık ile gerçekleşti. Hizmet ihracatında yüzde 12,3’lük payla, 7 milyar 484 milyon dolarlık ihracat ile Almanya en üst sırada yer alırken, ABD ve Birleşik Krallık ise sırasıyla ikinci ve üçüncü sırada oldu.
İthalatta ise 2024’te yüzde 9,1’lik payla İrlanda ilk sırayı alırken, ikinci sırayı ABD, üçüncü sırayı ise Almanya izledi.
Kamuoyunda yanlış bilinenin aksine, takdir komisyonları tarafından artırılan emlak vergilerine karşı mükelleflerin dava açma süresinin 8 Eylül’de sona ermediği, yılsonuna kadar dava açılabileceği bildirildi. Uzmanlar, komisyon kararlarıyla ilgili dava açma süresini sınırlayan Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) ilgili hükmünün Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini belirtti.
Bu doğrultuda, Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu, dava süresini sınırlayan özel hükmün iptali sonrası, geçerli olan 30 günlük genel dava açma süresinin, en geç kararın alındığı yılın son gününe kadar geçerli olduğunu değerlendirdi. Genel Kurul, mükelleflerin dava açma süreleriyle alakalı farklı İdare Mahkemelerinin verdiği kararlar arasındaki tutarsızlıkları gidermek amacıyla bu toplanmayı gerçekleştirdi.
Bir kaynakta, Danıştay kararında, Anayasa Mahkemesi’nin emlak vergisindeki artışlarla ilgili dava açma süresinin 15 günle sınırlı olmasını hukuka aykırı bulduğu ve menfaati etkilenen mükelleflere yargı yolu açılması gerektiğini vurguladığı ifade edildi. Kararın sonuç kısmında, arsa ve arazi birim değerlerinin tespitine yönelik takdir komisyonu kararlarına karşı en geç yılın son gününe kadar dava açılabileceği yönünde kesin bir hüküm açıklandı.
Ayrıca, emlak vergisindeki yüksek artışların durdurulması amacıyla yapılan bir teklif, takdir komisyonu kararlarının bir önceki yıla göre yüzde 50’den fazla artış göstermesi durumunda, artış oranının en fazla yüzde 50 ile sınırlandırılması öngörülmektedir.
Bu süreçte, mevcut yönetim de çözüm önerileri üzerinde çalışarak, 1 Ekim sonrası TBMM’ye bir kanun teklifi getirmeyi planlıyor. Mevcut mevzuat çerçevesinde Cumhurbaşkanının, 4 yılda bir belirlenen emlak vergisine esas değerleri değiştirmeden uygulama yetkisi bulunmaktadır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yetkisini kullanarak, emlak vergisine esas değerleri sadece yeniden değerleme oranının yarısı kadar artırmayı tercih edebilir.
Türkiye’de tedavüldeki en yüksek banknotun değeri 5 doların altına gerilerken, yüksek enflasyonun etkisiyle nakit kullanımında çeşitli sorunlar yaşanmaya devam ediyor. Uzun zamandır ATM’ler, para yatırma ve çekme işlemlerinde yalnızca 200 TL’lik banknotlara izin verirken, kamu ve özel bankaların düşük seviyelerde tuttuğu günlük para çekme ve yatırma limitleri, müşterilerin beklentilerini karşılamıyordu.
ATM PARA YATIRMA VE ÇEKME LİMTLERİ DEĞİŞTİ Garanti BBVA, geçtiğimiz aylarda para çekme limitlerinde yaptığı değişikliğin ardından bu ay itibarıyla kart ve QR kod aracılığıyla yapılacak para yatırma işlemlerinde de limitleri 185 bin TL’ye kadar yükseltti. Türkiye’de hizmet veren birçok banka peş peşe limit artırımına giderken, banka ATM’lerinden yapılacak çekim işlemlerinde ise tavan sınırı işlemin yapılacağı ATM’nin niteliğine göre belirlenecek.
ŞUBE İÇİ VE ŞUBE DIŞI ATM AYRIMI BAŞLADI Eylül ayına girilmesiyle birlikte birçok banka ATM’ler üzerinden yapılacak komisyonsuz para çekme ve yatırma işlemlerinde değişikliklere gitti. Şube dışında yer alan ATM’lere para yükleme işleminin maliyetli olması nedeniyle bankalar, para yatırma ve çekme işlemlerinde ilk kez şube içi ve şube dışı ATM ayrımına başladı. Cadde kenarlarında, metrolarda ya da AVM’lerde yer alan bağımsız ATM ünitelerinden yapılacak işlemlerde para çekme limitleri 10 bin ila 15 bin TL arasında kısıtlanırken, banka şubelerindeki ATM’lerde ise günlük limitler 35 bin TL ila 50 bin TL arasında değişiklik gösteriyor.
Elon Musk’ın OpenAI’ye karşı açtığı dava, teknoloji dünyasındaki güç dengelerini sorgulatan önemli bilgiler sunuyor. Dava belgelerine göre Musk, yapay zeka alanındaki OpenAI’yi Microsoft’un etkisinden kurtarmak amacıyla Meta CEO’su Mark Zuckerberg ile gizli bir ittifak kurmayı önerdi. Ancak Zuckerberg, bu teklifi görmezden geldi.
Musk’ın stratejisi, “Düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesine dayanıyordu ve amacı, OpenAI’nin en büyük yatırımcısı Microsoft’un yapay zeka alanındaki yükselişine karşı çıkmaktı. Fakat bu plan, OpenAI CEO’su Sam Altman’ın ve Mark Zuckerberg’in isteksizliği nedeniyle başarısız oldu.
Dava sürecinde ortaya çıkan belgeler, Elon Musk’ın OpenAI ve ChatGPT’yi satın almak için yaklaşık 97.6 milyar avroluk dev bir teklif hazırladığını gösteriyor.
Musk, bu dev satın almayı gerçekleştirmek için ortak rakibi Microsoft’a karşı Mark Zuckerberg ile birleşmeyi önerdi. Ancak Zuckerberg, Musk’ın bu teklifine cevap vermeyerek kendi yapay zeka modelini geliştirmeye devam etti.
Musk’ın bu hamlesinin arkasında, OpenAI ile olan karmaşık geçmişi yatıyor. 2015 yılında OpenAI’nin kurucuları arasında yer alan Musk, 2018’de şirketteki yönelim sorunları nedeniyle yönetim kurulundan ayrıldığı biliniyor. Ardından OpenAI, kâr amacı gütmeyen yapısını değiştirerek Microsoft ile milyarlarca dolarlık bir ortaklık kurdu. Musk, o tarihten bu yana OpenAI’yi, insanlığın yararına kurulan misyonuna ihanet etmekle eleştiriyor.
Bu başarısız ittifak denemesi, teknoloji dünyasındaki üç büyük güç merkezi arasındaki çatışmayı gözler önüne seriyor: Musk (xAI, Tesla), Zuckerberg (Meta) ve Microsoft/OpenAI (Bill Gates’in etkisiyle). Uzmanlar, bu rekabetin asıl nedeninin en iyi teknolojiyi geliştirmek olmadığını, asıl amacın yapay zekanın toplumsal ve küresel ekonomi üzerindeki etkisini kontrol etmek olduğunu vurguluyor. Kazanan taraf, gelecekte çalışma, eğitim ve iletişim biçimimizi etkileyebilecek güce sahip olacak.
Milyarderler arasındaki bu güç savaşı, kullanıcıları da etkileyebilir. Yapay zeka alanında bir tekelin oluşması, hizmetlerin fiyatlarının belirlenmesi, rekabetin sınırlanması ve verilerin tek bir merkezde toplanması gibi riskleri barındırıyor. Bu nedenle, teknoloji devleri arasındaki bu çatışma yalnızca bir medya olayı değil, aynı zamanda dijital geleceğimiz için önemli bir konu.