Konkordato Başvuruları İkiye Katlandı: Reel Ekonomi Risk Altında
Sıcak para ve inşaat ağırlıklı büyüme modeli, üretim ve istihdam oluşturan reel sektörü zayıflattı. 2024’ün ilk altı ayında 605 olan konkordato başvuruları, 2025’in aynı döneminde 1.259’a yükseldi.
Ekonomi Politikalarının Reel Sektöre Etkisi
Uzun süredir uygulanan finansman odaklı ve inşaat ağırlıklı büyüme stratejileri, üretim yapan işletmelerin rekabet gücünü azalttı. Artan finansman maliyetleri, daralan iç talep ve belirsizlik, işletmelerin nakit akışını baskılarken pek çok şirketin iflas erteleme yoluna gitmesine neden oldu.
Zincirleme Etki ve Likidite Sorunları
Konkordato ilan eden firmaların ödeme yükümlülüklerini askıya alması, alacaklı konumundaki sağlıklı şirketlerin nakit dengesini bozuyor. Bu durum, ekonomik ilişkilerde domino etkisi yaratarak daha geniş çaplı sıkıntılara yol açabiliyor. Alacak tahsil edemeyen işletmeler; çalışan maaşlarını ödemekte, hammadde tedarikinde ve banka yükümlülüklerini yerine getirmekte zorlanıyor.
- Alacakların tahsil edilememesi sonucu nakit akışı aksıyor.
- Tedarik zincirlerinde aksamalar, üretim kapasitesini düşürüyor.
- Finansmana erişim zorlukları ve yüksek faizler, kurtarma şansını azaltıyor.
Ekonomik İstikrar İçin Yapısal Düzenlemeler Gerekiyor
Sanayi temsilcileri, konkordato uygulamalarının sadece borçlu şirketleri korumaya odaklanmasının yetersiz kaldığını vurguluyor. Sistemin yayılma riskini azaltmak için, alacaklı durumda olan sağlam işletmelerin de korunmasını sağlayacak yasal düzenlemeler yapılması gerektiğine dikkat çekiliyor. Aksi halde borç krizinin etkileri hızla genişleyebilir ve ekonomik daralma derinleşebilir.
Öncelikli Adımlar
Uzun vadeli ekonomik istikrar için öncelikle şu adımların atılması gerektiği öne çıkıyor:
- Reel üretimi destekleyecek teşvik ve kredi mekanizmalarının güçlendirilmesi,
- Konkordato süreçlerinin alacaklı şirketleri de gözeten düzenlemelerle yeniden yapılandırılması,
- Finansmana erişimde şeffaflık ve stabilitenin artırılması.
Bu önlemler, hem mikro düzeyde işletmelerin ayakta kalmasını hem de makro düzeyde ekonominin çöküş riskinin azaltılmasını sağlayabilir.